1 Mart 2008 Cumartesi

Arthur Cravan

Oscar Wilde'in yegeni olmayi iddia etmesini bir kenara birakirsak; Arthur Cravan'in kaybolan, kaybolmayi tercih eden dadaistlerden yalnizca birisi oldugunu farketmemiz gecikmeyecektir. Marcel Duchamp ve Francis Picabia'nin davetlisi olarak (Pierre Cabanne'in meshur o uzun soluklu Duchamp roportajindan ogrendigimize gore, Cravan her surrealist gibi yaklasan savastan ve onun getirecegi askerlik yukumlulugunden kacmakta ya da daha sonra gorebilecegimiz gibi bir nevi kaybolma provasi yapmaktadir) cagrildigi New York'taki bir sergiye boksla ilgilenen her surrealist (Julio Cortazar da boksla ilgilenirdi, yazarken sadece bir bardak soda icerdi ama bilinen anlamda surrealist degildi, ama yazdiklari en baba surrealiste tas cikarirdi tabi ki) gibi sarhos gidince soyunup Alfred Jarry'nin meshur kahramanlarindan birisi gibi 'cikik kiclik' oynamaya kalkisinca apar topar yakalanip hapse atilmis bildigimiz kadariyla. Kurtaricisi tabi ki Shakespeare'in butun oyunlarini Francis Bacon'in yazdigina olan inancini uzun bir sure korumus ve omrunun buyuk bir bolumunu bunu ispatlamaya adamis, Duchamp resimlerinin azimli ve adanmis koleksiyoncularindan Arensberg olmustu -herhalde Cravan'in kaybolmadan once meydan okudugu o yillarin agir siklet boks sampiyonu Jack Johnson olacak degildi...

O kadar bahsetmisken, Cravan'dan bir kuple vermeden olmaz, Enis Batur'un hazirladigi Kara Mizah Antolojisi'nden:

"-tanrım! otuz yaşımda olduğumu düşününce yırtıcı bir hayvana
dönüyorum- yatağı severim, çünkü yatak bir kedi gibi hem soluyup yaşayabileceğim hem ölü gibi görünebileceğim tek yerdir- delice eğlendiğim zaman sözlüklerin sesini duyarım...-
dünyanın bütün lokomotifleri hep birden düdük çalsalar çaresizliğimi dile getiremezler- belki hiçbir şey olmamışların kralıyım, çünkü herhangi bir şeyin kralı olduğumdan eminim"


Hiç yorum yok: